Umut Mürare – Öğle Namazı
Umut Mürare Öğle Namazı İlahi Sözleri
Sayfamız da düzenlemiş olduğumuz Umut mürare ilahi sözlerini bulabilirsiniz. Sizde yazımızın devamına giderek, Umut mürare öğle namazı ilahi sözlerini takip ederek sosyal ağlarınız da paylaşabilirsiniz. En güzel Umut mürare öğle namazı ilahi sözleri için bizleri sosyal ağlarımızdan takip ederek, beğendiğiniz ilahi sözlerine ulaşabilirsiniz. Bir çok yeni Umut mürare öğle namazı ilahi sözlerini sitemiz aracılığı ile bulabilir vede paylaşabilirsiniz.
Güneş kurulmuş göğün tepesine,
Cömertçe savuruyor ışıltısını, göz alıyor,
Sanki ebedi asılı kalacak, hiç sönmeyecek gibi,
Mağrur bir edayla taşa toprağa dokunuyor,
İnsan ömrünün delikanlılığı gibi,
İniş, zirveden başlar, bilmiyor.
Vakit öğlen!
Ömrün bitmez, zamanın geçmez sanıldığı anlardasın,
Güneş tepeye çıktıkça peşine mi düşüyorsun?
Alnından bulgur bulgur terler süzülüyor,
Dur! Dur koşma, güneş de inecek!
Ahh insan!
Niye bu kadar dert ediyorsun?
Ne dünya sana yâr, ne sen dünyaya yâr,
Sen koşmazsan yol bitmez, iş bitmez, dünya dönmez, ekmek pişmez mi sanıyorsun?
Dünyanın topacını sen mi çeviriyorsun?
Bilmez misin, karıncanın dahi payı Rezzak olanın kapısında?
Çalış, rızkını al dünyadan yana ama nimet senden değil unutma,
“ Vehhab” ismiyle sarmasaydı âlemi, bir ömür bir lokmaya kafi gelir miydi?
Bilir misin, sen terini kurulamaya vakit bulamazken bu telaşta, kaç beden sarıldı toprağa?
Kaç bebek düştü döşeğe? Çayırda çimenler bitti, buluttan yağmur indi?
Kovanlara bal, yumurtaya can.
Her an halk ediliyor binlercesi.
Bunca keşmekeşin arasında düşünemiyorsun, kendi sesine yabancı, kalbini duyamıyorsun,
Çok hızlı her şey, yetişmek için epeyce zorlanıyorsun,
Toprakta izin, dünyada gölgen kalır sanıyorsun,
Ey yolcu! Dünyadasın. Yarım bırakacağın bir rüyadasın!
Vakit öğlen…
Davet asılıyor güneşin kirpiklerine,
Zerre zerre yayılıyor nazarının değdiği her yere,
Göğün de Rabb’i “Ey kulum, gel” diyor. “Başıboş değilsin, Yaratan’ını an” diyor,
“Sen böl günü orta yerinden, gel. Ben, Rızkına kefilim diyor,
Kulak ver…
Okşuyor başını, uyan diyor. Beş tahiyyat boyunca uyan,
Güneş kavururken tenini, Tuğba dalları gölgelesin içini,
Serin bir su gibi, Kevser gibi, ılık bir meltem gibi esiyor davet,
Dört bir yandan yükseliyor ezan sesleri,
Diyor ki; seccadende sil derdini, dünya kirini,
Ne tarlada başak, ne ahırda kuzu, ne bankada para, ne kapıda araba, ne evde evlat,
Bir bakarsın ki Hepsi düş, hepsi yalan,
Bir kuru başınla kalırsın, pişmanlığın fayda etmeyeceği anda.
Ey dünyanın misafiri!
Deki: Mahcubum Rabb’im,
Beni bana bırakma, düşerim,
Haydi, salaha diye değmezse o çağrı kalbime,
Gel huzura, felaha demezse, kayarım Rabb’im,
Çok karışık burası, aklım ermez, gönlüm yetmez, yolumu bulamam.
Kervan kervana, yük yüke bağlı, sırtımdan atamam,
Taşırım hamal gibi mezara kadar, kâr sayar aldanırım,
Ben aciz bir kulum. Az gider çok yorulurum. Unuturum,
Çok bahanem olur. Üstelik vaktim yok işim çok diye bir maraza tutulurum,
Ey oyuna dalan!
Bin bir oyuncak, renk içinde kendini arayan!
Burası dünya.
Ne çok kıymetlendirdik,
Oysa bir tarla idi,
Ekip biçip gidecektik,
Oysa bir tarla idi,
Ekip biçip gidecektik gidecektik.
Ey dünyanın misafiri vakit şimdi öğle vakti,
Dursun zaman dursun her şey vakit şimdi öğle vakti,
İşin gücün dursun biraz gel kardeşim eyle niyaz,
Dursun zaman dursun her şey vakit şimdi öğle vakti.